17 Ekim 2006

6 OLAY YERİ İNCELEMESİ (= KEŞİF =)

6

OLAY YERİ İNCELEMESİ

(= KEŞİF =)

Olay; kanunlarda açıkça suç olarak belirtilen fiil ve hareketlerin ortaya çıkmasını; olay yeri ise; olayın işleniş tarzının, mağdur ve suç sanıkları ile ilişkisinin saptanabildiği dinamik bölgeyi ifade eder.

Genellikle meskende hırsızlık, silahlı saldırı, soygun, ırza tecavüz ve öldürme gibi şiddet suçları önceden belirlenemeyen unsurlarla işlenir ve mücadele gerektirir. Bu tür olaylarda suçlu; mağdur, olay yerindeki çeşitli nesneler ve fiziksel çevresi ile etkileşmede bulunur ve temas eder. Her temas da, olay yerinde bir artık bırakır ki buna delil veya kanıt adı verilir.

Herhangi bir adli olayın ne şekilde yapıldığını, olayın oluş şeklini ve nedenini araştırmak, suçlu ya da mağdura ait suç kanıtlarının saptanması, olaydan kaynaklanan zarar ve kaybın belirlenmesi için olay yerinde yapılan adli işlemlere “ keşif” ya da “ olay yeri incelemesi” denir.

CMK’nun 83. maddesi: Keşfi, Keşif, hâkim veya mahkeme veya naip hâkim ya da istinabe olunan hâkim veya mahkeme ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. Keşif tutanağına, var olan durum ile olayın özel niteliğine göre varlığı umulup da elde edilemeyen delillerin yokluğu da yazılır” şeklinde tanımlamaktadır.

Başta ölüm olmak üzere, yaralanma, ırza geçme gibi tıbbi değerlendirmelere ihtiyaç duyulan olaylarda, tıbbi bilirkişi olarak hekimler keşif muayenesinde yer alırlar. Bu sırada keşif zabtı düzenlenir. Eğer keşif sırasında hekimin bilirkişiliğine başvurulmuş ise, bu tutanağın altına bilirkişi olarak ismi açılır ve bu tutanağı imzalar.

Olay yeri incelemesi, adli görevin en önemli bölümünü oluşturur. Bir olay yeri incelenmesinde, olay yerinin sistemli olarak araştırılması, olayı aydınlatmak için gerekli delillerin neler olabileceğine karar verilmesi ve bu delillerin olay yerinden toplanarak değerlendirilmesi gerekir.

Olay yeri incelemesi, başka türlü elde etmemize imkan olmayan çok ve çeşitli bilgiler verecektir. Bu nedenle her olayda mutlaka delilleri aramak ve bulmak gerekir.

Kalabalıklaşan, karmaşıklaşan toplumda suç ve suçlu olgusu da buna paralel olarak artmaktadır. Günümüzde suçlar sadece şahıs olarak ve şahıslara yönelik işlenmemekte, çete oluşturulması gibi durumlarda toplumun çoğunluğuna etki edecek şekilde organize olarak işlenmektedir. Bu nedenle suçların daha sistematik bir şekilde araştırılması ve soruşturulması gerekmektedir.

Suçlu ya da sanığa kötü muamele uygulamadan, herhangi bir şüpheden uzak, fiziksel delillerle masumiyet veya suçluluğunun kesin olarak belirlenmesi ve sonucu telafi olunmayacak adli hata ve yanılmaları önleme, olay yerinin bilimsel yöntemlerle incelenmesine ve fiziksel delillerin etkili kullanımına bağlıdır.

2004 yılında yürürlüğü giren Ceza Muhakemeleri Kanunu' nda (CMK) önemli değişiklikler yapılmıştır. İnsan haklarındaki gelişimlere paralel olarak, sanık haklarının da ön plana çıkması, soruşturma aşamasında suçun ve suçlunun tespiti için sanık ifadelerinden çok, delillerin ön plana çıkmasını sağlamış, böylece adli bilimler alanında modern kriminalistik tekniklerin kullanımı zorunlu hale gelmiştir. Suç ve suçlular ile etkin şekilde mücadele edebilmek için, önleyici hizmetlerin yanı sıra, işlenmiş suçların aydınlatılabilmesi ve bu amaçla olay yerinden itibaren bilimsel tekniklerin kullanılması önem kazanmaktadır.

Bazen suçu işlemediği halde o suçu işlemiş gibi itirafda bulunanlara rastlanılmaktadır. Bu gibi durumlarda olay yerinden elde edilen deliller ve suçun işleniş biçimi ile itiraf arasındaki uygunluk ya da çelişkileri tespit etmek gerekecektir. Çünkü amaç suçlu bulmak değil, asıl suçluyu bulmaktır.

OLAY YERİ İNCELEMESİ VE DELİL TOPLAMA PROSEDÜRÜ

Olay ihbarı alındığında gerekiyorsa, ambulans ve itfaiyeye haber verilerek olay yerine hareket edilmelidir.

Olay yerine ilk ulaşan güvenlik birimleri ya en yakın karakoldan gelen ya da devriye görevi yapan ekiplerdir.

Bu görevlilerin önceliği olay yerinde yaralı varsa hayat kurtarmak ve gerekli ilkyardımı yapıp ambulansın gelmesini beklemek olmalıdır. İlk yardım ve sağlık ekibi, yaralıyı taşımaları sırasında delillere zarar vermemeye özen göstermelidir. Diğer taraftan, olay yeri, olay yerinden kaçış yollarını da içine alacak şekilde geniş bir güvenlik şeridi ile çevrilmelidir.

Hastaneye taşınan yaralının yakınında bir güvenlik görevlisinin bulunması ,yaralının söyleyeceği bir isim veya bir ayrıntının daha sonra olayın çözümünde önem taşıyabileceği düşüncesinden hareketle, yararlı olabilir.

Olay yerine ilk ulaşan hekim, ölüm bildirildiğinde, ilk iş olarak gerçekten ölümün meydana gelip gelmediği araştırmak zorundadır.

Suçlunun kaçarken bir süre sonra yakalanma korkusu ve telaş nedeniyle ilk andaki kadar dikkatli davranamadığı ve delil bıraktığı belirlenmiş olup bu nedenle güvenlik şeridini geniş tutmak yararlıdır. Güvenlik şeridiyle çevrilen alana, ilgisiz ve bilgisiz kimselerin girmesi ve yanlışlıkla dahi olsa, delillerin yok edilmesi engellenmelidir.

Olay yerinde rasgele dolaşanlar bütün iz ve belirtileri bozabilirler ve suç delillerinin dağılmasına sebep olurlar. Çevrilen bölgeye ekip dışındaki görevlilerin, basın mensuplarının ve aile üyelerinin girmesinin engellenmesi Türkiye’ de zor olmaktadır. Özellikle cinayet vakalarında, öldürülen kişi toplumcai tanınmış biriyse, üst düzey yöneticiler ve siyasiler olay yerinin içinde kameraların karşısında bilgi almaktadırlar. Oysa emniyetten bir yetkilinin bu kişilere güvenlik bandının içine giremeyeceklerini söyleyip, bilgi vermesi gereklidir. Diğer taraftan ise çevredeki meraklıların, basın mensuplarının, hatta güvenlik ekibindekilerin olay yerine daha sonraki çalışmaları olumsuz etkileyecek materyalleri eklemesi engellenmelidir. Basın mensupları, polis telsizinin frekanslarına girerek olayları önceden haber almakta ve bazen güvenlik güçlerinden önce olay yerine varıp çekim yapmakta ve daha yakın, daha ayrıntılı çekim yapma telaşıyla da olay yerindeki delilleri ortadan kaldıracak kadar dikkatsiz davranmaktadırlar. Bu nedenle basına hemen haber vermemek, mümkünse haberleşmeyi telefonla yapmak gereklidir. Olay yerindeki tuvalet kullanılmamalı, sigara içilip izmariti bırakılmamalı, havlu, bardak vs. kullanılmamalı ve hiç birseye dokunulmamalıdır.

Bir taraftan olay yerinin güvenliği sağlanırken, diğer taraftan çevrede olaya tanık olmuş insanların konuşmaları müdahale edilmeksizin önce dinlenip not edilmeli, yardımcı olabilecek tanıkların isimleri alınmalıdır. Ancak, tanıkların birlikte tutulmaları da sakıncalıdır. Çünkü, olayı tartışırken birbirlerinin ifadelerini etkileyebilirler. Şüpheli görülen kişiler de yine birbirlerinden ayrı tutulmalıdırlar.

Olay yerine Cumhuriyet savcısı ve adli tabip gelecekse, olay yeri inceleme ekibi onların gelmesini beklemeli, ortamda ve cesette kimliğini belirlemeye yönelik üst araması gibi her hangi bir işleme girişmemelidir.

Bir başka önemli husus da, keşif muayenesinin gecikmeden yapılmasıdır. Aksi halde zaman, ortam ve diğer faktörlere göre bir takım kanıtlar kaybolabilir ya da bozulabilir. Olay yerine gidildiği gün, saat ve hava durumu kaydedilmelidir. Olay gece meydana gelmiş olsa da, bölge gün ışığında bir kez daha incelenmelidir.

Çağdaş ceza yargılama sisteminde suçun ispatı, her türlü delil vasıtası ile yapılmaktadır. Hukuk sistemimizde de hakimler, dava dosyasındaki deliller ışığında nihai kararlarını vermektedir. Bu nedenle, mahkemelerin verdikleri kararların isabeti açısından delillerin güvenilirliğinin büyük önemi vardır. CMK’nun 206/2a maddesinde, “Delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmesi durumunda, redolunacağı” belirtilmektedir. TCK’ nun 283/1. maddesinde ise “Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi” hakkında uygulanacak cezai işlemlere yer verilmiştir.

Bu nedenle, olay yerinde delil toplanılırken dikkat edilmesi gereken başka bir konu da, delillerin yasalara ve tekniklerine uygun toplanmasıdır. Çünkü, olay yerinde kurallara uygun olarak toplanmayan bir delil, sanığın yakalanmasındaki bir ipucu olmanın ötesine geçemeyecek ve yargılanma aşamasında kullanılamayacak, böylece yargılama, sanığın "delil yetersizliğinden beraati” ile sonuçlanabilecektir.

Olay yeri incelemesinde spiral, tekerlek, mazgal yöntemleri gibi çeşitli yöntemler kullanılır. Tüm bu yöntemlerin ortak amacı, bölgede incelenmemiş yer bırakmamaktır. Olay yerindeki tüm deliller numaralandırılmalı , ayrıntılı notlar alınmalı, krokiler çizilmeli, fotoğraf ve video çekimleri yapılmalıdır.

Fotoğraf ve krokiler, ölüm olaylarında cesedin ortamdaki silah vb. eşyalar ya da kan vb. bulgular ile ilişkisini gösterecek nitelikte olmalı ve fotoğraflama tekniklerine uygun çekilmelidir.

Ayrıntılı bilgi toplamak ve bunları saklamak önemlidir çünkü yıllar sonra olayı tekrar canlandırmak gerekebilir.

Ayrıca polis kamerasıyla yapılan çekimler bazen suçlunun belirlenip yakalanmasında yararlı olabilmektedir. Cinayet, hırsızlık, bombalama ve diğer tüm kriminal olayların kendi içinde bir mantığı ve bütünlüğü vardır. Olay yeri inceleme ekibi bunu bilerek olaya uygun yöntemlerle çalışır. Hangi olayda nerede , ne tür delil arayacağını bilmek kadar önemli bir diğer nokta da, bu delilleri uygun yöntemlerle toplamak ve taşımaktır. Örneğin, olay yerinde bulunan bir ateşli silahın namlusuna kalem sokarak taşınması, namlunun içinde delil olabilecek kan, bitki, toprak gibi materyallere zarar verebilir.

Özellikle biyolojik delillerin toplanması, uygun taşıyıcı araçların (kağıt zarf, cam şişe gibi) içine alınması, uygun koşullarda saklanması ve incelenmesi çok önemlidir. Bu tür delillerin toplanması ile ilgili hatalar, delilerin bozulmasına yol açtığından bazen olayın çözümsüz kalmasına neden olmaktadır.

Delil toplarken eldiven ve özel giysi kullanmak kontaminasyonu önleyeceği gibi, güvenlik elemanının kendi sağlığını da koruyacaktır.

Ayak izleri ülkemizde iyi değerlendirilemeyen önemli delillerdir. Bu izlerin incelenmesiyle failin boyu ve ağırlığı yaklaşık olarak hesaplanabileceği gibi, sosyo-ekonomik durumu da tahmin edilebilir. Bu izlerdeki düzensizlikler, failin bacaklarındaki bir sakatlığı gösterebilir. Bu da failin tanınmasında önemli bir işaret olabilir.

Kapalı veya açık alanlarda işlenen suçlarda, olay yeri incelemesi farklılıklar gösterebilir. Açık alanda izlerin ve delillerin yok olabileceği düşünülerek, olay yeri incelemesini ceset incelemesinden önce yapmak gerekebilir. Olay yerinde bulunan kanıt niteliğindeki tüm materyal, olayla ilgisiz görünse bile, dikkatli bir şekilde toplanmalıdır. Bu işlemler, esas olarak hekimlere ait bir görev olmamakla birlikte, hekimlerin keşif esnasında dikkatli olmaları, mümkünse bu işlemlere katılarak yardımcı olmaları ve tıbbi konularda bilirkişi olarak görüş bildirmeleri gerekir.

KEŞİF MUAYENELERİNDE,
BAZI OLAY TÜRLERİ İLE İLGİLİ

DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR:

Ateşli silah yaralanması olgularında;

Silahın nerede ve ne şekilde bulunduğu, modeli, kalibresi ve seri numarası, emniyetinin açık olup olmadığı, boş kovanların nerede bulunduğu ve sayısı, silahın üzerinde parmak izi, doku parçaları, barut izi bulunup bulunmadığı önemlidir. Olay yerinde silah ve boş kovanların bulunduğu yerlerin birkaç cepheden fotoğrafları çekilmelidir. Silah, mermi ve kovanlar, üzerlerinde sonradan herhangi bir iz oluşturmayacak şekilde alınarak laboratuara gönderilmelidir. Laboratuvar incelemelerinin olumsuz şekilde etkilenmemesi için olay yerinde kesinlikle sigara içilmemelidir. Kimliği belirsiz cesetlerde parmak izi için örnekler alınmak isteniyorsa, öncelikle ellerdeki barut artıklarının varlığını araştırmaya yönelik olarak el swabları alınması gerekir. Atış mesafesi tayini için giysiler incelenmek üzere muhafaza altına alınmalıdır.

Kesici-delici, delici, kesici-ezici vb. gibi alet yaralanması sonucu ölümlerde;

Olay yerinde boğuşma izlerinin olup olmadığı belirlenmeli, olay yerinde alet mevcut ise, aletin cesede olan uzaklığı, vücudun ve ellerin pozisyonu tanımlanmalıdır. Giysilerde yırtık, sökük, düğmelerde kopuk olup olmadığı araştırılmalı ve incelenmek üzere muhafaza altına alınmalıdır. Olay yerindeki kan ve lekelerin dağılımı belirlenmeli, aletler parmak izi aranması için incelenmeye gönderilmeli, kan, sperm lekeleri vb. örnekler, kumaş lifleri, saç ve kıllar en kısa zamanda laboratuarlara gönderilmelidir.

Trafik kazaları sonucu ölümlerde;

Olay yerindeki teknik ayrıntıların incelenmesi, bu konuda uzman kişilerin görevidir. Bununla birlikte, hekimin bazen araç içi ya da dışındaki kişilerde travmatik lezyonları doğru yorumlaması için, olay yeri ve taşıtı birlikte incelemesi gerekebilir. Özellikle, araç içinde kurbanların çarptığı noktalarda insana ait kan, doku parçaları, saç gibi kanıtların aranması hekimden istenebilir. Eğer ölen kişi, aracın çarptığı kişi ise, arabanın dışının ve tabanının incelenmesi, arabaya bulaşmış kan, doku parçaları, saç ve kılların tespiti ve alınması gerekmektedir. Ayrıca ölen kişinin üzerinde araba boyasına ait lekeler ve cam kırıkları da önemli ipuçları verecektir. Kişinin kaza anındaki konumu (yaya, yolcu, sürücü) ve aracın türünün (bisiklet, motosiklet, otomobil, otobüs, kamyon...) belirlenmesi önem taşır. Ölümün ne zaman ve nerede gerçekleştiği (kaza yeri, hastaneye götürülürken, hastanede, daha sonra evinde), kazanın iş kazası niteliğinde olup olmadığı, kaç kişinin yaralandığı ya da öldüğü, ölen ya da yaralanan kişilerin daha önce başka bir travmaya maruz kalıp kalmadığı, alkol ya da başka bir toksik madde veya ilaç alıp almadıkları gibi hususların araştırılması ve keşif tutanağına kaydedilmesi post-mortem incelemelerin yönlendirilmesi açısından önem taşır.

Yangın ortamındaki ölümlerde;

Bulunan cesedin konumu, olayın oluş şekli ve orijininin belirlenmesi açısından son derece önemlidir. Yangın ortamında canlı olarak kalan kişiler, genellikle o esnada kaçmaya çalışacaklarından, kapının yanında ya da bir eşyanın altında saklanmış durumda bulunabilirler. Oysa başka şekilde öldürülmüş ve kanıtların ortadan kaldırılması amacı ile sonradan çıkartılan yangın ortamında bulunan kişilerde, bu tür pozisyonlara genellikle rastlanmaz.

Patlamaya bağlı ölümlerde;

Vücut parçalarının mümkün olduğunca ayrılarak torbalara konması gerekir. Bazen basınç etkisi ile giysiler kişinin üzerinden çıkabilir ve parçalanmış durumda, cesedin uzağında bulunabilir. Bu durumlarda cesedin vücut parçalarının, giysilerinin ve diğer bütün materyalin patlama merkezine olan uzaklığının belirlenmesi gerekir. Patlamaya bağlı olarak etrafa saçılmış olabilecek, metalik cisimler, plastik parçalar, kağıt parçalar, yaylar gibi bombanın tipini ortaya koyabilecek tüm materyal olay yerinden dikkatlice toplanmalıdır.

Asfiktik ölüm olgularında;

Olay yeri incelemesi ölüm şekli hakkında doğrudan ipucu verebilir.

Bağla boğulmuş ya da asılmış bir kişi bulunduğunda, düğümün şekli incelenmeli, cesedin boyu, boynunda bulunan ipin uzunluğu, ası noktasının ve ayakların yerden yüksekliği, cesedin duvara ya da ağaca asılma gibi durumlarda duvara veya ağacın gövdesine olan uzaklığı ölçülmelidir. Cesedin tamamen havada asılı durduğu tam ası olaylarında, kişinin üzerine çıktığı bir eşyanın olup olmadığı kaydedilmeli, olay yerinde boğuşma bulguları araştırılmalıdır.

Suda boğulma olgularında, kişinin üzerinde mayo mu, yoksa günlük giysi mi olduğu önemlidir. Mümkünse boğulduğu yerin derinliği ölçülmeli, diatom incelemeleri açısından boğulduğu yerden bir şişe içerisine su örneği alınmalıdır.

Karbonmonoksit zehirlenmelerinde, gazın kaynağının belirlenmesi önemlidir. Bu kaynak bacaya bağlantısı olmayan bir şofben, bir kömür sobası ya da mangal olabilir. Ceset banyo içinde bulunmuş ise, konumu ve küvetin su dolu olup olmadığı, banyo kapısının kilitli bulunup, bulunmadığı araştırılmalıdır.

Zehirlenme olgularında;

Olay yerinde ilaç şişesi-kutusu, boş bardak olup olmadığı, ayrıca uyuşturucu madde alımına bağlı zehirlenmelerde enjektör, kaşık, ısıtmada kullanılan kibrit ve çakmak gibi eşyaların bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Cesedin ağız ve burun delikleri çevresinde kusmuk varsa tanımlanmalı ve örnek alınmalıdır. Yine tiner ya da yapıştırıcı madde koklanmasına bağlı zehirlenmelerde, cesedin yanında bu maddelerin olması ya da cesedin başına plastik bir torba geçmiş ve bu şekilde maddeyi koklar durumda bulunması olayın anlaşılması açısından büyük önem taşır. Bu olgularda öleni tanıyanlardan, kişinin ilaç ya da uyuşturucu madde kullanıp kullanmadığı ve daha önce intihar girişiminde bulunup bulunmadığı öğrenilmelidir.

KİTLESEL ÖLÜMLERDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Uçak, tren, gemi, otobüs kazaları, iş merkezleri ve sosyal alanlarda çıkan yangınlar, endüstriyel kazalar, depremler, sel baskınları, toprak kaymaları, kasırgalar, tsunamiler, yanardağ patlamaları, terör eylemlerine bağlı patlamalar ve kitlesel cinayetler sonrasında toplu ölümlerle sıklıkla karşılaşılmaktadır.

Planlama ve koordinasyon bu tür olaylarda en önemli unsurdur.

Bir kitlesel ölüm karşısında yerel yetkililer, olayı daha önceden organize edilmiş yetkili ekiplere bildirdiğinde, aşağıdaki prosedür uygulanmaya başlar:

· Olay yerinde yangın varsa söndürme çalışmalarına başlanır.

· Olay bir terörist eyleme bağlı ise, bomba imha ekipleri patlamamış bomba olup, olmadığını araştırır varsa, güvenli olarak imha eder.

· Bu arada sağlık ekipleri olay yerine gelerek, yaşayan kişileri belirler ve sağlık kurumlarına taşımaya başlar.

· Güvenlik ekipleri olay yerini kontrol altına alır.

· Olay büyük boyutluysa yağma, hırsızlık gibi olayları önleyebilmek için çevre yerleşim yerlerinden yardım alınır ve genel koordinasyon merkezi oluşturulur. Ekiplerin çalışmaları bu merkezden yönetilir.

· Olay yerinde deneyimli yaşam kurtarma ekipleri, enkaz altında canlı aramalarına başlar.

· Cesetleri çıkarma ekibi, ölülerin bulundukları yerleri, video çekimleri, fotograflama, kroki ve plan çizimleri ile belgeler ve cesetleri çıkartır.

· Cesetler çıkartılırken delillerin korumasına özen gösterilir ve her bir delil ayrı bir numara verilerek kaydedilir.

· Çıkartılan cesetler ve ceset parçaları, öncelikle ekip sayısına ve daha sonra bulundukları bölgeye göre belirlenecek basit bir numaralandırma tekniği ile etiketlendirilir.

· Cesetler ve ceset parçaları olay yerinde kurulan adli kimliklendirme merkezi ve geçici morga kaldırılır.

· “Kimliklendirme” bölümünde bahsedildiği üzere, özellikle odontolojik ve DNA analizi başta olmak üzere, kimliklendirmeye yönelik işlemlere başlanır.

· Kimliklendirmesi ve otopsisi biten cesetler, belirlenmiş mezar yerlerine salgın hastalıkların önlenmesine yönelik olarak kireçlenerek gömülür.

Ancak çok fazla kişinin etkilenmediği, daha küçük çaplı kitlesel olaylarda, uzman olmayan bir hekim, olay bölgesine çağrıldı­ğında, ilk yapacağı iş yaralananların tedavisidir.

BüYük çaplı kitlesel facialarda, adli tıp uzmanları, klinisyenler, patologlar, diş hekimleri, polis, hastane sorumluları ve diğerlerini görev alırlar.

Kendi bölgesinde hava alanı, liman, petrol rafi­nerisi, kimyasal kuruluşlar ve hatta büyük demiryolları, otoyollar bulunan her il veya ilçe, olağanüstü durumlarda kullanılmak üzere, daha önceden hazırlanmış planını sürekli geliştirmelidir. Geçit, tahliye, hastane bakımı, kan transfüzyonu, röntgen ve diğer servislerin herhangi bir facia oluşmadan önce, hazır bulundurulmaları gerekir.

Facialar sırasında, elde edilen bütün bilgiler, bilgisayarlar aracılığı ile Genel Afet Koordinasyon Merkezi’ ne iletilmeli, olayda yaralanan ya da ölenlere ait bilgiler bu merkez tarafından basın aracılığı ile kayıp kişilerin bulunabilmesi amacıyla kamuoyuna duyurulmalıdır.

OLAY YERINDEKI

BİYOLOJİK MATERYAL VE LEKELERİN TOPLANMASI

OLAY YERINDE BULUNABILECEK BIYOLOJIK DELILLER :

· Kan,

· Kıl (cesedin üzerinde, çevresinde, giysilerinde bulunur),

· Tükürük (sigara izmaritleri, puro ağızlıkları, cinsel saldırı kurbanlarının vücutlarında bulunur ),

· Burun akıntısı (mendil veya giysiler üzerinde bulunabilir ),

· Ter (kontaminasyona ve bakteriyal bozulmaya elverişli olması nedeniyle tercih edilmez),

· Meni (cinsel saldırı mağdur/ maktül veya sanığının giysilerinde, peçete, prezervatif vb. Üzerinde olabilir),

· Vajinal ve anal swablar (cinsel saldırıdan şüphelenilen kişi/cesetlerden alınır),

· Doku parçaları (olay yerinde bulunabilir),

· Tırnaklar (mağdur veya maktülün ve sanığın tırnaklarında doku kalıntıları veya kan bulunabilir ),

· Dışkı (kontaminasyona ve bakteriyal bozulmaya elverişli olması nedeniyle tercih edilmez),

· Kepek ve deri döküntüleri (olay yerinde bulunabilir).

Olay yeri ve cesedin incelenmesi sırasında kanıt değeri taşıyan tüm materyal, eser miktarda olsa bile eksiksiz bir şekilde toplanmalı, eser miktardaki materyallerin ilk bakışta saptanmayabileceği dikkate alınarak, mercek ve benzeri aletler yardımı ile titiz bir inceleme yapılmalıdır.

Kan ve biyolojik sıvılar ya da bunlara ait lekelerin alınması sırasında dikkat edilmesi gerekenler;

1) Biyolojik sıvı ya da lekeler bulundukları yerden alınmadan önce fotoğrafları çekilmelidir.

2) Biyolojik sıvılar steril koşullarda alınmalıdır.

3) Lekenin işaretlenmesi lekenin üzerine gelmeyecek şekilde yapılmalıdır.

4) Leke herhangi bir yere sürtünmemelidir.

5) vı şeklinde olan örnekler cam şişelere konulmalı ve ağzı sıkı bir şekilde kapatılmalıdır.

6) Leke, üzerinde bulunduğu cisimle birlikte gönderilemiyorsa; 3 mm den büyük olan lekenin tümü bisturi gibi keskin kenarlı bir aletle kazınarak temiz bir kağıda konulmalı, 3 mm den küçük lekeler ise, serum fizyolojik ile ıslatılmış bir swap ile alınmalı ve swap kurutulduktan sonra laboratuara gönderilmelidir.

7) Küçük miktarlardaki sıvı ve leke halindeki materyal üzerinde bulunduğu cisim küçükse, cisimle birlikte gönderilebilir.

8) Sperm lekeleri üzerinde kıl bulunup bulunmadığına dikkat edilmelidir.

9) Leke yatak ve çarşaf gibi bir zemin üzerinde ise, nerede olduğu (baş ucu, ayak ucu gibi) belirtilmelidir.

10) Leke nemli ise, kurutulduktan sonra muhafaza altına alınmalıdır.

11) Saç, kıl, iplik gibi lifsi materyal, küçük olması nedeniyle araştırmanın hemen başında toplanmalı, bu tip materyal, bulunduğu yere göre ayrı ayrı kontamine edilmeden alınmalı ve paketlenmelidir.

12) Ayrıca iplik gibi lifsi materyalin kaynağı olabilecek gereçlerden de örnekler alınmalıdır.

13) İncelemeleri yapacak olan laboratuarın olanakları, hangi analitik yöntemlerin kullanılabildiği önceden bilinmelidir.

Genel bir kural olarak, adli olgulardan elde edilen materyali bir güvenlik zinciri içerisinde ilgili kurumlara gönderilmeli ve örneklerin bir kısmı gerektiğinde kontrol edilmek amacıyla saklanmalıdır.

ÖLÜ MUAYENESİ

Ölümlü olaylarda, keşfin hemen devamında, yapılan işlem ölü muayenesi olup, bu işlemin amacı cesedin herhangi bir şekilde bıçak vurulmadan yapılacak olan gözlemi ile, cesedin tıbbi kimliğini, ölüm nedeni, ölüm zamanı ve olayın orijinini belirlemeye yönelik bulguları tespit etmektir.

Ölüm olgularında ölü muayenesi sırasında bir tutanak düzenlenir. Buna “ölü muayene tutanağı” adı verilir. Bu tutanak ayrı bir tutanak olarak tanzim edilebileceği gibi “keşif ve ölü muayene tutanağı” adıyla müşterek bir tutanak şeklinde de düzenlenebilir. Tutanağa görülen ve saptanan bulguların yanı sıra, umulup da bulunmayan izlerin yokluğu da yazılır. Bu tutanak, hakim ya da savcı, tutanağı yazan katip, hekim ve yardımcısı, cesedin kimlik tanığı tarafından ve savcının insiyatifi ile olay yerinde hazır bulunanlarca imzalanır.

Ölü muayenesinde kimlik belirlenmesi öncelikli bir konu olup, savcı tarafından yürütülür. Kimlik tespitinde öncelikle resmi kayıtlara bağlı olarak kimliklendirme yapılır. Buna “Adli Kimlik Tayini” denir. Kişinin kimliği açık olarak yakınları ve tanıyanlar tarafından onaylanarak tutanağa geçirilir ve imzalanır. “Cesedin Teşhiri” adı verilen bu işlem yapılmaksızın sadece cesedin üzerinden çıkan belgelere göre kimlik tespiti yapılması, kişinin farklı bir kimlik taşıyabileceği savından hareketle, yanlış uygulama olarak değerlendirilmektedir. Eğer ölü muayenesi öncesinde, cesedi bilen ve tanıyan bir kişi çıkmaz ise “cesedin teşhiri” ve “kimlik tespiti” işlemi zorunlu olarak ölü muayenesi sonrasına bırakılır. Ölü muayenesinde ilk olarak kişinin tıbbi kimliği belirlenir.

TIBBİ KİMLİK BELİRTİMİ (İDENTİFİKASYON):

Yaşayan ya da ölü bir kimsenin tanımlanması ve diğer kişilerden ayırt edilmesini sağlayacak özelliklerin ortaya konulmasına “tıbbi kimlik belirtimi” (kimliklendirme, identifikasyon) denir.

Bu işlem sırasında cesedin muayenesi yapılarak, cinsiyeti, yaşı, boyu, vücut ağırlığı, cilt rengi, saçlarının uzunluğu, rengi ve diğer özellikleri, varsa sakal ve bıyık özellikleri, tıraş durumu, kaş ve kirpik rengi, göz rengi, göz, burun ve kulaklarının şekli, ağız ve ağız boşluğu, diş ya da protezlerinin özelliği, vücudundaki eski ya da yeni ameliyat ve yanık izleri, benler, dövmeler, erkek ise sünnetli olup olmadığı, kadın ise himenin durumu, karın cildinde strialar olup olmadığı, vücudunda herhangi bir deformite, doku kaybı gibi değişiklikler bulunup bulunmadığı şeklindeki kişinin fiziksel, tıbbi özellikleri ayrıntılı olarak kaydedilmelidir.

Ölüde yüz ve vücut görünüşünde bozulmalar varsa elde edilebildiği taktirde parmak izleri en güvenilir kimliklendirme yöntemi durumundadır. El ve ayaktaki deri oymacıkları da kimliklendirmede kullanılabilmektedir.

Parçalanma veya ileri derecede çürüme bulunan cesetlerde ve diş kayıtlarının iyi tutulduğu ülkelerde diş kayıtları en önemli belgelerin başında gelmektedir. Antemortem ve postmortem radyolojik incelemelerde vücuttaki metalik cisimlerin belirlenmesi (diş ve diğer protezler vb.), malformasyonlar ve eski kırıkların saptanması, sinüs grafilerinin karşılaştırılması kimlik tespiti için faydalı olabilir. Kan grubu ve alt gruplarının belirlenmesi, DNA incelemeleri, fasial rekonstruksiyon, iskelet incelemeleri diğer kullanılan kimliklendirme metotlarıdır.

Ölü muayenesi sırasında hekim, ölüm intervali tayinine yönelik olarak ölümün erken ve geç bulgularını ölü muayene tutanağına yazdırır ve vücutta gördüğü travmatik ve patolojik değişiklikleri ayrıntılı olarak tanımlar.

Hekim, yaptığı incelemelere ve olayın keşif ve adli soruşturmasından edindiği bulgulara göre;

· Ölümün meydana gelip gelmediği,

· Ölüm nedeni,

· Ölüm zamanı,

· Cesedin tıbbi kimliği,

· Olayın orijini,

· Sorulan diğer hususlar,

hakkında tıbbi yorum ve kanaatini ortaya koyar ve olgunun otopsi yapılıp yapılmaması hususundaki görüşlerini kayda geçer.

Gerek ölü muayenesi, gerekse otopsi işlemleri sonrasında hala cesedi bilen ve tanıyan bir kişi çıkmaz ise, üzerinden kimlik belgesi çıkmış olsa bile “kimliği belirsiz” olarak işlem görür. Kimliği belirsiz cesetlerin iki hafta süre ile uygun yerlerde saklanması, bu süre içinde de bilen ve tanıyan herhangi bir kimlik tanığı çıkmaması halinde, belediye ya da köy muhtarlığı tarafından defnedilmesi gerekir.

Daha sonra ölünün üzerindeki giysilerin incelenmesine ve tanımlanmasına geçilir.

GİYSİLERİN İNCELENMESİ

Giysilerin özellikleri önce genel olarak tanımlanmalı, sonra giysiler üzerindeki her tür sökük, yırtık, ateşli silah mermisi, bıçak ve benzer alet delikleri, toz, çamur, cam parçaları, kan, sperm gibi lekeler, kıl, lif, kusmuk, boya kalıntısı gibi bulgular numaralandırılarak tanımlanmalı, her tür yabancı cisim korunmalı ve örnekler uygun bir yöntemle toplanmalıdır. Cesedin üzerindeki giysiler kişinin sosyal durumu, işi, ölüm zamanı gibi konularda ipucu verebilir.

Düğmelerin sökük ya da çözülmüş, fermuarın ve kemer tokalarının açılmış olması bazen anlamlı ipuçlarını oluşturur. Ateşli silah, bıçak ve benzeri cisimlerle yaralanarak, dövülerek öldürülen kişilerin giysilerinde çok miktarda kan lekesi bulunur. Giysilerdeki toz ve çamur lekeleri boğuşma ya da dış ortamda uzun süre kalınmasını, yağ lekeleri motorlu taşıt kazalarını, kusmuk lekeleri zehirlenmeyi düşündürmelidir. Lekelerin vücut ve giysiler üzerindeki lokalizasyonu ve miktarı, olayın oluş tarzı, orijini ve ölüm mekanizmasının aydınlatılmasında önem taşır. Örneğin; “boğazlanma” da yerde kanın fışkırmasına bağlı olarak oluşan lekeler, yerdeki ve giysilerdeki kanın yoğunluğu, kanın vücut ve giysiler üzerindeki akış istikameti birlikte değerlendirildiğinde ölüm nedeni ve orijin hakkında önemli ipuçları oluşturur.

Vücut ve giysiler üzerindeki, tırnaklar arasındaki ya da yerdeki kıl, kumaş lifi, sperm gibi materyal saldırganın kimliğinin aydınlatılmasını sağlayacak önemli kanıtlardır.

Giysiler, ceset üzerinden kesilerek çıkartılır. Ancak yırtık, sökük, delik ve lekeli yerlerinden kesilmemelidir. Çıkarılan giysiler silkelenmeden, yıkanmadan ve ütülenmeden korunmalı, ıslak ise düz bir yerde kağıt üzerine serilerek kurutulduktan sonra kağıt ya da bez torbalara konmalıdır.

Kadına ait giysilerin üzerinde sperm lekesi araştırılması son derece önemlidir. Erkekte ise, bu tip lekelerin ölen kişinin spermi olabileceği gözardı edilmemelidir.

Hastanelere yaralı olarak kaldırılan, burada tedavi gören ya da ölen kişilerin giysilerinin atılmayarak, saklanması da hekimin sorumluluğundadır. Bu tür önemli bir kayıp “suç delillerinin karartılması” suçlaması ile hekimlere geri dönebilmektedir.

Cesedin üzerinde bulunan alyans, takı, giysi düğmeleri, kemer, toka, ayakkabı ve aksesuar giysilerin incelenmesi de önemli ipuçları verebilir.

OTOPSİ KARARI

Adli olaylarda adli tahkikat ve cesedin dış muayenesi ile yetinilerek kesin ölüm nedeninin saptanabilmesi çok sınırlı birkaç durum dışında, bilimsel olarak mümkün değildir. Adli olgu etiketi almış ölümlerde, birden fazla kişinin değişik sorumlulukları bulunabilir. Bu koşullarda tek aydınlatıcı, gerçekleri ortaya koyucu, spekülatif düşüncelerin silinebileceği yöntem, adli olgu etiketi alan ölümlerde cesede otopsi yapmak, gerekli laboratuvar incelemelerinin yapılmasını sağlamaktır.

Otopsi, ölen kişinin ölüm nedenini saptamak amacıyla cesedinin tüm boşluklarının açılıp, bütün sistem ve organlarının eldeki yöntemlerle incelenmesi işlemidir. Bu aktarılanların ışığında otopsinin amacı;

· Ölüm nedenini saptamak,

· Ölüm mekanizmasını saptamak,

· Ölümün orijinini aydınlatabilecek faktörleri araştırmak,

· Ölüme etkili olabilecek faktörleri araştırmak için gerekli tüm teknik ve laboratuvar incelemelerini yapmak ya da yapılabilmesi için örneklemektir.

Bir çok yabancı ülkede adli olgu etiketi alan ölümlerde cesetlerin adli otopsi yapılmadan gömülmesi suç olarak kabul edilmektedir.

Ülkemizde de, Adalet Bakanlığı tarafından bir çok savcı ve hekim hakkında, adli görevi savsakladıkları ve delilleri yok ettikleri suçlamaları ile disiplin ve ceza soruşturmaları yapılmaktadır.

Bu nedenle her türlü zorlamalı ve şüpheli ölümde otopsi kararı verilmesi teorik olarak önerilmekte ise de, uygulamada daha çok ölenin yakınlarının direnmeleri ve savcıların ya da hakimlerin bir an önce bu işlemi bitirmek istemeleri, hekimlerin bilgisizlik ya da zorlanacakları gerekçesi ile otopsiden kaçınmaları nedeniyle bu pek mümkün olamamaktadır.

Eğer hekim otopsi yapılmasına karar verir ancak savcı ya da hakim gerekli görmezse; böyle bir durumda hekim otopsi yapılması talebini ölü muayene tutanağına geçirtmelidir. Hekimin otopsi istemine karşın, savcı ya da hakim gerekli görmezse otopsi yaptırmayabilir. Son karar her zaman savcı ve hakime aittir. Ancak böyle bir durumda, ilerde ortaya çıkabilecek iddialar karşısında sorumluluk savcı ya da hakimin olacak, hekim sorumluluktan kurtulacaktır. Aksine savcı ya da hakimin otopsi talebinde bulunmasına karşın, hekimin otopsiye gerek görmediğini söyleyerek, otopsi yapmaktan kaçınma hakkı ise bulunmamaktadır.

Bazen sistematik adli otopsinin yapılmasına ve her türlü mikroskobik ve toksikolojik araştırmanın uygulanmasına rağmen ölüm sebebi ortaya konamaz. Bu tür ölüme "izah edilemeyen ölüm"; bu tür otopsiye de "negatif otopsi" denir. En mükemmel şartlara sahip adli tıbbi araştırma merkezlerinde bile incelenen ölümlerin % 1 ila 5' inin izah edilemeyen ölüm olduğu bildirilmektedir.

Ölünün kimliğinin belirlenmesi ve ölünün adli muayenesine ilişkin hüküme CMK’nun 86. maddesinde yer verilmştir.

CMK’ nun 86. maddesi:

1. Engelleyici sebepler olmadıkça ölü muayenesinden veya otopsiden önce ölünün kimliği her suretle ve özellikle kendisini tanıyanlara gösterilerek belirlenir ve elde edilmiş bir şüpheli veya sanık varsa, teşhis edilmek üzere ölü ona da gösterilebilir.

2. Ölünün adli muayenesinde tıbbi belirtiler, ölüm zamanı ve ölüm nedenini belirlemek için tüm bulgular saptanır.

3. Bu muayene, Cumhuriyet savcısının huzurunda ve bir hekim görevlendirilerek yapılır.

hükümlerine sahiptir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder